12 Nisan 2012 Perşembe

TÜRKÇEMİZİ KORUYALIM

Türkçenin Güzel Kullanımı İle İlgili Yazı

Öncelikle cevap vermemiz gereken soru "Dilimizi niçin doğru kullanmalıyız?" sorusudur.

Dil, ekmek gibi, su gibi günlük hayatımızın içindedir ve soluduğumuz hava gibi bizi sarar, bundan dolayı onun varlığını hemen hemen hissetmeyiz. Gerçekten dil, üzerinde yaşadığımız toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz bahçenin meyvelerini sadece toplarız. Aslında dile, insanlığın en büyük buluşu oduğu için daha fazla ilgi göstermemiz gerektiği kanısındayım. Çünkü insanlarla, düşüncelerle, nesnelerle aramızdaki en önemli iletken dildir. İnsanları, düşünceleri, nesneleri biz, dilin aracılığıyla kavrarız, dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz. İşte dilin önemi burada ortaya çıkıyor. Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız sorusunun cevabı da buradadır. Dil bir iletken olarak iyi bir iletken midir, kötü bir iletken midir sorusuna şu cevabı vereceğiz: Bu, bize bağlıdır. Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir, yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletkendir. Biz dili ne kadar iyi tanıyor, dili ne kadar iyi kullanıyorsak iletişimimiz o kadar iyi olacaktır. Dil bizi başkalarına, başkalarını ve başka nesneleri bize yansıtan bir prizmadır. Dili doğru kullanmak ve doğru anlamak bu prizmayı mükemmeleştirmek demektir. Kullandığımız çağdaş araçlardaki göstergelerin, ekranların, ibrelerin bir an için bozuk olduğunu düşünelim. Bu bir felakettir. Fakat bir toplum için ondan daha büyük bir felaket vardır ki o da insanlar arasında, bir iş bölümü içinde görev alan kişiler arasında, fikir ve görüş alış verişinde bulunanlar arasında dil prizmasının görevini tam yapamamasıdır. Düşüncelerimizin anlaşılmasını istiyorsak, bunun en kestirme yolu dile hakim olmaktır.

Dil üzerinde düşünür ve dili bir düşünce odağı gibi kabul ederseniz dilin düşünce hayatınızı zenginleştireceğini göreceksiniz. Dil düşüncenin evidir; binlerce yıllık insan zekası kelimelerde, deyimlerde, ifade kalıplarında gizlidir. İnsanlık tarafından bilgilerimizi depolamak için kullanılan ilk araç dil olmuştur. Bugün aynı işi daha sisistemli yapması için bilgisayarı yarattık. Buna rağmen, günümüz için söylüyorum, dile yüklenmiş bilgi, bilgisayarlarımıza yüklenmiş bilgiden fazladır. Dil, bilgisayarlardan fazla olarak bilgilerin sadece yüklendiği yer değildir, aynı zamanda bilginin üretim alanıdır. Kısaca belirtmek istediğim şey, dilin düşüncelerimizi yansıtan bir araç olduğu gibi düşüncelerimizi geliştiren bir alan olduğudur. Basit bir örnek verelim: Bir insanın bildiği kelime sayısıyla, düşünce zenginliği doğru orantılıdır. Bildiğimiz kelime sayısı ne kadar fazlaysa düşünce alanımız da o kadar geniştir. İlk bakışta bu düşünce pek doğru görünmese de olgular incelendiğinde doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Rönesans dönemi bilgin ve ressamları perspektif kavramını yaratmasalardı, gözümüzle görmemize rağmen önümüzde uzayan ağaçlı yolun bir perspektif yarattığını göremiyecek ve ilk çağların insanları gibi ağaçları resmimizde aynı boyda çizecektik. Rönesans bilgin ve ressamlarının gözlemini bize ulaştıran şey "perspektif" kelimesidir.

Dil üzerinde derin bir düşünce geliştirmeden doğru düşünmemiz mümkün değildir. İnsanlar nesneler vasıtasıyla değil kelimeler aracılığıyla düşünür. Bundan dolayı düşüncenin iki aletinin olduğunu söyleyebiliriz: Bunlardan birincisi dil, diğeri mantıktır. Bilimlerin sunduğu bütün bilgiler bize sadece iki kaynaktan gelir: 1) Dil üzerinde düşünmekten, 2) Doğayı incelemekten. İşin ilgi çekici yanı doğadan gelen bilgilerin de dil kalıbına döküldükten sonra bize ulaşıyor olmasıdır. Anlaşılmak, mesleğimizde başarı elde etmek, yaratıcı olmak, yaradılışımızdan getirdiğimiz ve sadece kendimize ait olan yeteneklerimizi yurdumuzun ve insanlığın hizmetine sunmak istiyorsak işe dilimize ilgi göstermekle başlayabiliriz.

Dil, soyut bir sistemdir, buna karşılık onun kişisel kullanımı olan söz ve yazı somuttur. Çağdaş dil bilimi, sözün altında yatan soyut bir dil sistemi olduğunu ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Batılılar, dil biliminin bu keşfinden sonra okullarında gramer bilgilerinin yanında öğrencilerin dillerini daha yetkinlikle kullanabilmelerini sağlamak amacıyla çağdaş dil bilimiyle, göstergebilimiyle birlikte dil sistemiyle ilgili bilgiler de vermeye başladılar. Dilin oluşturduğu bu sistemi tanımak bizlere dili daha derinden kavrama ve daha başarılı kullanma olanakları kazandırmaktadır. Dilin nasıl bir sistem oluşturduğunu birkaç örnekle açıklamaya çalışacağım. Ayrıca Türkçemizin sistematik yapısını bir iki küçük örnekle anlatacağım.

Her dil, farklı bir dünya görüşünü yansıtır. İngilizce, Türkçe, Fransızca dünyayı farklı biçimde algılar. Bu algılama farkı aynı nesneleri adlandıran kelimelerin farklı anlamlar taşıması sonucunu doğurur. Türkçe yürek, arapça kâlp, Fransızca “coeur”, kelimelerinin anlamları aynıdır, ancak kapladıkları anlam alanı yönünden dilsel değerleri farklıdır. Bu olguya somut bir örnek verelim:

Gökkuşağı, somut bir gerçeklik alanıdır. Bize değişmeyen bir ışık tayfı sunar. Bu tayfta yer alan renkler meselâ Türk dili tarafından yediye bölünerek, bir Bantu dili tarafından üçe bölünerek adlandırılmaktadır. Bu durumda bir rengin değeri, yani gerçeklik alanı Türk dilinde I/7, Bantu dilinde 1/3'tür. Yani gök kuşağındaki renkleri yedi kelimeyle karşılayan Türkçede bir kelimenin payına düşen gerçeklik alanı daha küçük, gök kuşağındaki renkleri üç kelimeyle karşılayan Bantu dilinde bir kelimenin payına düşen gerçeklik alanı daha büyüktür. Bunun manası şudur: Bir kelimenin geniş bir anlama gelmesini bir dilin zenginliği olarak düşünüyorsanız, Bantu dilindeki renk adları anlam yönünden daha zengindir. Ancak, düşündüğümüzün aksine bir dilde bir kelime anlam yönünden ne kadar dar bir gerçeklik alanını dile getiriyorsa o dilin anlatma yeteneği o kadar gelişmiştir.

Her dilde kelimelerin farklı değerlerde olması tercüme konusunu yakından ilgilendirmektedir. Kelimelerin değer farklılığı hiçbir dilden hiçbir dile tam tercüme yapılamaması sonucunu doğurmaktadır. En iyi yapılmış tercümelerde bile konusuna göre az veya çok daima bir kayıp söz konusudur. Yurdumuz göz önünde bulundurulduğunda çağın bilgilerini edinmek için tercüme çalışmaları çok büyük bir öneme sahiptir. Ancak bu tercümeler, biraz önce sözünü ettiğimiz kelimelerin değer farklılıkları göz önüne alınmadığından yapıldığından, yani Batı dillerindeki bilgiler Türk dil sistemi içinde anlatılamadığından edindiğimiz bilgiler noksan kalmakta, yurdumuzda gerçek bir bilim hayatı kurulamamaktadır. Daha önce dilin düşüncenin evi olduğunu söyledik. şimdi şunu ekleyelim: Düşünce ancak ve ancak anadilin bahçesinde çiçek açar. Bilimi Türkçede kuramıyorsak, ona sahip değiliz demektir. Her dilin kelimeleri farklı bir dünya algılaması yansıtır. Bu algılama tarzı dil sisteminin bir parçasıdır.


Türkçeye giren birçok yabancı sözcüğe karşı tepki geliştiren Türk Dil Kurumu ‘Yabancı Sözlere Karşılık Kılavuzu’ adlı bir sözlük yayımladı.
Maxicep.com - Türk Dil Kurumu (TDK) Yabancı Kelimelere Savaş AçtıSözlük, dilimize yerleşmiş ve içselleştirdiğimiz yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar bularak; bunları kullanmamızı öneriyor. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen törenle sanal ortamda kullanıma sunulan kılavuz, alışkanlıklarımızı sarsacak nitelikte.
Günlük dilde kullanılan bir çok sözcüğün yabancı kökenli olması ve bu kelimelerin Türkçeymiş gibi kullanılması, TDK’nın eleştirdiği en çarpıcı nokta... Bu konuda vatandaşlar kadar medyaya da görev düştüğünü belirten kurum;’Yabancı sözcükler yerine onların, Türkçe karşılıklarını kullanmanın daha doğru ve Türk Dilini güçlendiren bir unsur olduğunu’ belirtiyor.
Sunumun ardından tanıtılan kılavuzdaki bazı kelimeler şöyle: Bypass - Köprüleme, Bilbord - Duyurumluk, Çip - Yonga, Dart - Oklama, kelimelerini öneren TDK, Duayen - Aksakal, Gurme - Tatbilir, Light - Yeğni, Prime Time - Altın Saatler’i öne çıkarıyor.
Kılavuzda öne çıkan diğer kelimeler ise şunlar:

Amblem - Belirtke
Anchorman - Ana Haber Sun.
Aspiratör - Emmeç
Banliyö - Yörekent
Ekspres - Özel Ulak
Eküri - Ahırdaş
Happy Hour - İndirim Saatleri
Kapora - Güvenmelik
Klip - Görümsetme
Lot - Tutam
Metro Seksüel - Bakımlı Erkek
Migren - Yarım Baş Ağrısı
Navigasyon - Yolbul
Ordövr - Yemekaltı
Panik - Ürkü
Raket - Vuraç
Reenkarnasyon - Ruh Göçü
Self-Servis - Seçal
Sürpriz - Şaşırtı
Terör - Yıldırı
Tirbuşon - Burgu
Tribün - Sekilik
Türbülans - Burgaç
Ultrason - Yansılanım
Voleybol - Uçan Top
Zapping - Geçgeç

Her geçen gün Türkçe’nin biraz daha yozlaştığını görüyoruz. Dilimizdeki yabancı kökenli sözcüklerin istilası artarak sürüyor. Aşağıda bunu temsil eden bir örnek vermek istiyorum. Bir erkeğin bir kadınla karşılaşınca verdiği tepki zamanla ne yönde şekillenmiş, birde bu açıdan bakın.
Yıl: 1965 Karşıma aniden çıkınca ziyadesiyle şaşakaldı. Nasıl bir eda takınacağıma hüküm veremedim, adeta vecde geldim. Buna mukabil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalade rahatlatan bir tebessüm vardı. Üstümü başımı toparladım, kendimden emin bir şekilde ‘akşam-ı şerifleriniz hayrolsun’ dedim.
Yıl: 1985 Karşıma aniden çıkınca fevkalade şaşırdım. Nitekim ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lakin kısa bir süre sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı. Üstüme çeki düzen verdim, kendimden emin bir sesle ‘hayırlı akşamlar’ dedim.
Yıl: 2010 Abi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yani. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fena göçeriz dedim, enjoy durumları yani. Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik… Sarıl oğlum dedim, bu manita senin. ‘Hav aryu yavrum?’
Yabancı kelimeler hayatımızın içine o kadar girmiş ki günümüzde, onları fark etmekte bile güçlük çekiyoruz. Lokanta, kafe, bar, market, mağaza, vb. gibi birçok yer yabancı isimler kullanmakta. Örneğin; alışveriş yapmak için shop-centerlere giriyoruz, biraz yorulduğumuzda bir cafeye oturup nescafemizi yudumluyoruz. Optimist günümüzdeysek bir yerlere takılmayı tercih ediyoruz. Evimize gittiğimizde televizyonda video - klipler izliyoruz, beğendiğimiz vj çıkmamışsa başka bir kanala zappingliyoruz. Bütün bu cümlelerde fark ettiniz mi bilmiyorum bir çok yabancı kelime var. Bu ve bunun gibi kelimeler Türkçenin kullanım gücünü azaltmakta, dili yabancılaştırmaktadır. Teknolojinin de hızla gelişmesiyle birlikte, dilde ki yabancılaşma artarak devam etmekte. Yeni bulunan icatların dilimizde tam karşılığının olmaması ve bu konuda yeterli çabanın gösterilmemesi, bu ürünleri olduğu gibi kabul etmemize ve benimsememize neden oluyor.
Görüldüğü gibi, yabancı sözcüklerin istilasına uğrayan dilimiz gün geçtikçe zayıflamakta ve asimile olmakta. Maalesef , yabancı sözcükleri olduğu gibi alıyor ve onları Türkçeleştirmek yerine zamanla onlarında Türkçe olduğunu zannederek dilimize yerleştiriyoruz. Bu durumu o kadar içselleştirmişiz ki yaptığımızın hata olduğunu dahi bilmiyoruz. İşte tamda bu noktada TDK’nin çıkardığı ‘Yabanı sözlere karşılık kılavuzu’ bize yol gösterebilecek önemli bir kaynak oluşturuyor.Bu kaynaktan yararlanıp yararlanmamak size kalmış tabi!


Türkçenin ses özellikleri

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Atla: kullan, ara
Bugün dilimizde kullandığımız sözcükler, Türkçe ve Türkçeleşmiş yabancı kökenli sözcükler biçiminde ikiye ayrılmaktadır. Türkçe, kendi ses düzenine yabancı asıllı sözcükleri uydurmaktadır.
Ses düzeni bakımından Öz Türkçe sözcüklerde görülen başlıca özellikler şunlardır:
1. Türkçe sözcüklerde ilk heceden sonraki hecelerde "o" ve "ö" ünlüleri bulunmaz: Doktor, horoz, motor, balon, maydanoz, koro, sigorta, kozmopolit gibi sözcükler öz Türkçe değildir.
2. Türkçe sözcüklerde "f, h, j" sesleri yoktur. Ancak yansıma sözcükleri bu kuralın dışındadır.
    • F = Fiil, fayda, faal, fakir, fasıl, misafir, insaf, saf, final gibi.
    • H = Hafta, haber, hüküm, hasır, hisar gibi.
    • J = Jandarma, jilet, jokey, baraj gibi. Öte yandan j'li sözcükleri dil kendine benzetir: candarma, cokey, baraş gibi.
Öte yandan Türkçede f ve h harfleri yalnızca ünlemlerde ve ses taklidine dayanan sözcüklerde görülür: fıkırdamak, fısıltı, fısır fısır, fokurdamak, hırıltı, hışır hışır, hışırtı, of, oh Öz Türkçedir. Bazı Türkçe sözcüklerdeki f'ler de aslında v'dir: övke-öfke, yuvka-yufka, uvak-ufak gibi.
3. Türkçe sözcüklerin başında c, ğ, l, m, n, r, v, z sesleri yansıma dışında bulunmaz: Cahil, can, cebir, lamba, lazım, leğen, mavi, nane, rapor, renk, rezil, rosto, ruh, vakum, vasıf, vazo, vezin, vize, zil. Bu sözcüklerden bazılarını dil kendine uydurmaya çalışır: ilazım, ileğen, ilimon, İramazan, irezil gibi.
Yansıma olan durumlar: melemek, mırıltı, mışıl mışıl, mışmak, miyav, ninni, vınlamak, vızır vızır gibi sözcükler Öz Türkçedir.
4. Türkçede sözcük sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz: hesab, kitab, tac gibi sözcükler yabancı kökenlidir. Dil, bunları kendine uydurur: hesap, kitap, taç gibi.
5. Türkçe sözcüklerde sona gelen ç, k, p, t ünsüzleri iki ünlü arasında kalınca yumuşarlar: çocuk-çocuğu, dolap-dolabı, genç-genci, sevinç-sevinci, tat-tadı, yurt-yurdu. Ancak tek heceli sözcükler yumuşamaz: aç-açık, ek-eki, iç-içim, ip-ipi, süt-sütü, top-topu gibi. Bunun dışında çok heceli yumuşamayan sözcük varsa büyük olasılıkla o Türkçe değildir: kaset-kasedi, sepet-sepeti [dil kendine uyumlandırmış].
6. Türkçe sözcüklerde bir hecede iki ünlü yan yana gelmez: aile, arkeolog, fuar, kaos, kuaför, matbaa, realizm, saat, ziraat gibi sözcükler dışardan gelmişlerdir.
7. Türkçe sözcüklerde başta birden fazla ünsüz bulunmaz: Fransa, kral, kraliçe, kravat, kreş, gram, granit, plan, slav, spor. Bazı sözcükleri dil kendine uydurmaya çalışır: İskandinav, İslav, İspanya, ispor gibi.
8. Türkçede sözcük köklerinde çift ünsüz bulunmaz: bakkal, hakkı, hisse, kıssa, millet, şeffaf, şiddet, zimmet gibi.
9. Türkçe sözcüklerde ikiz ünsüzlere ancak eklerin birleştiği yerlerde rastlanır: bıkkın, sessiz, yolluk, yuttum gibi.
10. Türkçe sözcük sonlarında belli çift ünsüzler bulunur:
    • lç, lk, lp, lt = ölç, kalk, kısalt
    • nç, nk, nt = sevinç, dinç, denk, ant
    • rç, rk, rp, rs, rt = Türk, sürç, sark, sarp, pars, ört,
    • st, şt = üst, hoşt gibi.

 KAYNAKLAR:

http://www.delinetciler.net

http://www.maxicep.com

http://tr.wikipedia.org

SAYGILARIMLA EMİRCAN GURBETÇİ

1 yorum: